Gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde; iyi eğitimli kesimin daha kaliteli yaşam ve daha iyi imkanlara ulaşmak adına gelişmiş ülkelere göç etmesi olarak tanımlanabilecek beyin göçü olgusuna bir diğer perspektif de “tersine beyin göçü” ile gerçekleşmektedir. Tersine beyin göçü; iyi eğitim ve diğer çeşitli imkanlardan faydalanan kişilerin günün sonunda ülkelerine geri dönüp kazanımlarını ülke sektörleri ve toplumlarıyla paylaşmaları ile gerçekleşmektedir. Bu noktada, ülke için hem ekonomik hem de sosyal olarak faydalı olan tersine beyin göçü için elbette ki şirketlerin de talepleri ve yükümlülüklerinden bahsedilmelidir. Bu nitelikli iş gücünü bünyesinde barındıran şirketlerin kalitelerini artıracağı kuşkusuzken, global deneyim kazanan bu adayları şirketlerine çekebilmek için kimi hususlarda dikkatli olmaları gerekir.
Nitelikli iş gücü olarak görülen global deneyim kazanmış bu kişilerin daha iyi imkanlara erişmek için yurt dışına çıktıkları şirketler tarafından unutulmamalıdır. Hal böyle olunca; söz konusu şirketlerin bu adayları bünyelerine çekebilmek adına “tersine beyin göçü” kavramını kişiler için cazip kılacak yöntemlere ve göçün sebeplerine iyice odaklanmaları gerekir.
Şirketlerin bu adayları kendilerine çekmeleri tek başlarına mümkün olsa da yine de şirketler, şayet varsa tersine beyin göçüne teşvik eden politikaları takip etmeleri ve devletin bu adaylara sunduğu cezbedici şartlara özenle entegre olmalıdır. Yani, devletin teşvik edici politikalarının aksine global deneyim kazanmış adaylara eksik muamele göstermek onlar için büyük bir kayıp olacaktır. Bu bakımdan devlet ve şirketlerin bir işbirliği gereklidir.
Adaylara öncelikli olarak global deneyimlerinin önemi hissettirilmeli ve takibinde, bu bağlamda üretilecek fikirlerinin önleri “yerel” sebepler dolayısıyla kesilmemelidir. Yani, global deneyim kazanmış A kişisinin yurtdışındaki geçmişinden ilham alarak ve gözlemleyerek sunduğu yeniliğe açık fikirlerin daima bilgi birikimi – deneyim – dünya standartları üçgeninde değerlendirilmesi ve buna entegre bir tartışma ortamı oluşturulması gerekir. Adayların fikirlerini özgürce ifade edememeleri, onlar için bütünüyle itici bir sebep olacaktır.
Göç sebepleri irdelendiğinde, beyin göçünün parçası olan kişilerinin büyük çoğunluğunun ülkelerine kıyasla yurtdışında ekonomik şartların daha iyi olduğunu düşündüğü ve bu faktörle “beyin göçü” yoluna başvurduğu görülmektedir. Hal böyle olunca şirketlerin, yurt dışında kişilere teklif edilen maaşlar ile yarışabilecek ve ötesinde; kişiye emeğini şirketlere satılmak için üretilen bir iş değil de öznel, yaratıcı ve şahsi bir dışavurum olduğunu hissettirecek maaşlar teklif edilmelidir. Zira günümüzde maaşlar, kişiye “emeğinin değerini” hissettiren en genel geçer ölçütlerdir.
Kişilerin beyin göçüne dahil olmalarının bir başka sebebi de ülkelerindeki sosyal uyuşmazlıklar olabilmektedir. Bu noktada şirketlerin bu adayları çekmek için karşı tarafa samimi ve uygulamalı bir şekilde çalışma ortamlarında ayrımcılık, mobbing vb. olumsuz şartların bulunmadığını ve profesyonel, aynı zamanda adil ve de sağlıklı üretim odaklı bir atmosfere sahip olduklarını kanıtlamak gerekir. Gelişmiş ülkelerde eşitlik ve bireysel ifadenin özgürlüğünü çalışma alanında deneyimleyen kişiler; bu şirketlerde çalışmaktan ancak böyle çekinmeyebilirler.
Beyin göçüne bir başka mahal veren durum da ülkelerdeki siyasal belirsizliklerdir. Şayet ülkede böyle bir durum varsa; şirketlerin politik bir duruşu benimsemektense profesyonelliği takip ederek çalışanlarına ve birlikte çalıştıklarına karşı “siyasi tarafsızlık” ilkesiyle ilerlemeleri global deneyim kazanmış adayların şirketteki yerlerini sübjektif ölçütlerle değil, objektif ölçütlerle belirleneceğini garantiler ve böylelikle cazip bir iş ortamı oluşmuş olur.
Bu adaylar; dahil oldukları şirket bünyesine uluslararası bir perspektif getirmektedirler. Öyle ki, yerel olan ve artık durağanlaşmış sektör ya da uygulamalara yurtdışında deneyimledikleri yahut öğrendikleri metotları uygulayarak şirketin sektördeki yerini bambaşka bir noktaya taşıyabilirler. Bu noktada, fikirlerin çok sesliliği şirketler için faydalı ve sağlıklı olacaktır.
Adaylar deneyimleri arasında karşılaştırmalar yaratarak sadece global bakış açısını sunmakla kalmazlar; aynı zamanda şirketteki eksik ya da yeniliğe açık noktaları karşılaştırmalarla keşfedip büyüme adına büyük katkılarda bulunabilirler.
Gelişmiş ülkelerin çoğunluğunda “disiplin” hem eğitim hem de çalışma hayatında önemli bir yer tuttuğundan; bu adayların çalıştıkları yerlerde uygulayacakları ve muhtemelen atmosfere de kazandıracakları disiplinleri, şirketlerin çalışma pratiğinde büyük bir kalite artışı sağlayacaktır. Global deneyimle kazanılan disiplin; çalışanların işlerini algılama noktalarını değiştirip geliştirebilmektedir.
Nihayetinde tersine beyin göçü etmiş adaylar ile bu adayları kucaklayan şirketler arasında üç boyutlu bir fayda ilişkisi oluşacaktır: Hem adaylar ülkelerinde kalıp kaliteli şartlarda mesleklerini icra edebileceklerdir hem şirketler büyüme ve entegre çalışma konusunda boyut kazanacaklardır; hem de ülke ekonomisi ve sosyal statüsü büyük oranda kalkınacak ve ülkenin gelişmişliğe doğru yolculuğu ivme kazanacaktır.