Lütfen İstiridyeyi Hatırlayın! | Youthall
Youthall Mobil Uygulaması iOS ve Android için Yayında! İlanlar, Şirketler, Etkinlikler, Eğitimler, Ayrıcalıklar ve çok daha fazlası..

Lütfen İstiridyeyi Hatırlayın!

05 Temmuz 2023
İçeriği Paylaş:

Shell Türkiye’nin, yeni nesil öğrenme platformu Bilim Virüsü iş birliği ile hayata geçirdiği Gençlik Sosyal Yatırım Programı İLERİDE'nin değer üreten Media Hub ayağında bu defa İLERİDE Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Itır Erhart görüşlerini paylaştı.


"Lütfen İstiridyeyi Hatırlayın!"

Alain de Botton’un Essays in Love (Aşk Üzerine) kitabını okuduğumda 20 yaşındaydım. Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili Edebiyatı ve Felsefe okuyordum. Kitap Londra-Paris uçağında tanışıp aşık olan bir çiftin hikayesini anlatıyordu. İçinde çizimler, olasılık hesapları, Aristoteles, Herakleitos, Wittgenstein ve Hegel de vardı. Aşkı ve evrelerini filozoflardan, teorisyenlerden öğrendiklerimiz yardımıyla anlamaya, anlamlandırmaya, açıklamaya çalışıyordu Alain. Hem üslup hem içerik hem de felsefeyi sanatla, hayatla, günlük meselelerle ilişkilendirme biçimi beni onun kitaplarının, röportajlarının, makalelerinin sıkı takipçisi yaptı.

2008 yılında Alain kitaplarında, makalelerinde, videolarında anlattıklarının “Kendimizi nasıl tanırız?”, “Nasıl esnek ve dayanıklı (resilient) oluruz?”, “Nasıl fayda yaratırız?”, “Aşkı nasıl koruruz”, “Nasıl yaratıcı oluruz?” gibi başlıklar altındaki atölyelerde katılımcılarla tartışıldığı, bizi Antik Yunan’daki felsefe pratiklerine döndüren The School of Life’ı (Hayat Okulu) açtı Londra’da. “Ah orada yaşasaydım, o okuldan hiç çıkmazdım…” diye içimden geçirmiştim.

2014 yılında ise birbirini izleyen harika tesadüfler ve Elvan Omay’ın çabası sonucunda The School of Life Istanbul hayata geçti. Ben de Elvan’ı teklifini heyecanla kabul edip eğitmen kadrosuna girdim. (20 yaşındaki Itır’a “Bir gün Alain ile tanışacaksın ve onun okulunda ders vereceksin!”, deseler tepkim nasıl olurdu acaba?) Kimin hangi atölyeleri vereceğini belirledik; Alain ve diğer kolaylaştırıcılar ile müfredatların üzerinden geçtik, onlardan eğitimler aldık.

İşte uzun yıllar üzerine eğitimler vereceğim, atölyeler yapacağım, Gençlik Sosyal Yatırım Programı İLERİDE katılımcıları ile beni buluşturan, kendi zihinsel ve duygusal gelişimim üzerinde de çok etkili olan resilience kavramı ve şimdiki başucu kitabım İnsanın Anlam Arayışı ile böyle tanıştım. Kitap Alain’ın resilience atölyesi verecek kolaylaştılar için hazırladığı okuma listesindeydi.

Psikiyatrist Viktor Frankl esir düştüğü toplama kamplarında yaşadıklarını ve gözlemlediklerini aktarıyordu kitapta. Kamptaki bazı kişiler tamamen hayata küserken, bazıları kurban psikolojisinde ölümü beklerken bazıları her geçen gün daha da güçleniyordu, kulübeleri dolaşarak insanlarla sohbet ediyor, onları rahatlatmaya çalışıyor, elindeki ekmeği paylaşıyordu. Frankl toplama kampının bir büyüme deneyimi olarak yaşanabilmesinin arkasındaki nedenleri anlamaya çalışıyor kamptan kurtulduktan sonra “logoterapi” yani “anlam terapisi” adlı bir yöntem geliştiriyor. Terapinin odağında da hayatın anlamını bulmak ve farklı şartlarda esneyerek bütün yenilgileri, kayıpları, travmaları, değişen şartları bir büyüme fırsatı olarak görmek var.

Özetle şunu diyordu Frankl: kendimizi içinde buluverdiğimiz şartları değiştiremeyebiliriz ama bu şartlar karşısındaki tutumumuzu belirleyecek olan biziz. Zorluklar, kayıplar kaçınılmaz ama onlara vereceğimiz tepki bizim elimizde ve eğer kendimizden büyük bir yaşam amacımız varsa o zaman esneyebilmeniz ve şartlara adapte olarak o durumdan büyüyerek, güçlenerek çıkmanız çok daha olası.

İLERİDE katılımcıları ile yaptığım atölyeye çok güçlü olduğunu düşündüğüm istiridye metaforu ile başladım. İstiridye beslenmek için kabuğunu araladığında bazen içeri kum taneleri kaçıyor. Onu rahatsız eden taneciklerin etrafında, sedefimsi bir malzeme ile, inciyi oluşturuyor. İçindeki potansiyel cevher zorlandığı an açığa çıkıyor. Yaratıcı bir tepki veriyor yaşadığı zorluğa.

Bu atölyelerde çok sık kullandığım örneklerden biri de Şostakoviç’in 7’nci Senfonisi’nin prömiyerinin 1942’de Leningrad kuşatma altındayken gerçekleşmesi. 25 kişilik orkestrada yalnızca 15 müzisyen hayatta kalıyor. Konser akşamı onların yerlerine boş koltuklar yerleştiriliyor; mum ışıklarıyla aydınlatılmış salonda siviller ve askerler büyük bir coşkuyla konseri izliyor. Yerleştirilen hoparlörler sayesinde müzik tüm kente yayılıyor. Kimilerine göre savaş işte o gün kazanılıyor.

Dünyada kepenklerin indiği, hastalanma, sevdiklerimizi kaybetme korkusunun hakim olduğu pandemide Frank’ın kitabını yeniden elime aldım. “Nasıl bir tutum alacağın senin elinde!” dedim kendime. Yaşam amacıma tutunarak evimde maraton koşarak bağış topladım; pandemide ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanması için, en fazla etkilenen sektörlerden biri olan kültür sanatın mümkün olan en az zararı görmesi için çalıştım. Sevdiklerimle aramda fiziksel olanın çok ötesinde bir bağ olduğunu hatırlattım sürekli kendime. Sanata, mizaha, oyuna tutundum. Yazdım.

İLERİDE katılımcısı genç dostlarıma bu hikâyeleri anlattım; onlarla direncimin düştüğünü hissettiğimde bana iyi kaynakları paylaştım. “Zorluklarla karşılaştığınızda istiridyeyi hatırlayın” dedim. “Lütfen istiridyeyi hatırlayın”