Tüm canlılarda, özellikle insanlarda hiyerarşi önemli rol oynar. İnsan, sosyal bir canlıdır ve sıklıkla gruplar halinde yaşamaya meyillidir. Her toplulukta ister hayvan haklarını koruma derneği, ister özel harekat polisleri olsun, bir araya geldikleri anda içlerinden birinin karar merci olması gerekir. Bu durumda grubun içinde baskın olan kişilik, lider olarak gruba yön verme yetkisini edinir. Baskınlık fiziksel güce, zekaya ve tecrübeye dayanır. Hangi grubun lideri olursa olsun bu baskınlığı belli bir seviyede tutmak çalışanlarla veya grup elemanlarıyla iyi geçinmeyi sağlayabilecek noktada olmalıdır.
Yönetim düşünürü Peter F. Drucker’a göre ideal bir yönetici olmanın üç temel adımı: kendini, ekibini ve işini yönetmektir. Kişi kendini yönetemiyorsa ekibini de yönetemiyor demektir. Ülkemizde genellikle işi iyi bileni yönetici yapıyoruz. Oysa yönetici kendini ve ilişkilerini de iyi yönetebilen kişiler olmalıdır.
Yetenek yönetimi konusunda uzman bir şirket olan Development Dimensions International tarafından 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre, çalışanların %39’u patronları nedeniyle işten ayrılmış ve %55’i de aynı nedenle ayrılmayı düşünmüştür.
Ülkemiz standartlarında yöneticilerin sevilme oranı oldukça düşüktür. Sevilen ve sayılan bir yönetici olmak için stratejik düşünce, duygusal zeka ve işe olan tutkunun harmanlanması gerekir. İşini iyi bilen bir yönetici stratejik düşündüğünde büyük resmi görebilen kişidir. İşine gösterdiği ilgi ve aldığı doğru kararlar çalışanların kendisine saygı göstermesini sağlayabilir. Sevilen bir yönetici olmanın anahtarı ise yöneticinin duygusal zekasını kullanabilirliğiyle doğru orantılıdır. Duygusal zekasını kullanan yöneticiler ekiplerini motive etmeyi başardıkları gibi kendilerini de kolaylıkla sevdirirler.
Beyaz yakalı çalışanların çoğu, yöneticilerinin kendisini yeterince tanıyor olması ile motive olur ve bundan mutluluk duyarlar. Ayrıca sevilen bir yönetici, gerektiğinde tebrik ve teşekkür etmeyi bilen kişidir. Sadece hataları ve çeşitli sorunları gün yüzüne çıkararak sürekli eleştiri yapan bir yönetici çalışanlar tarafından pek sevilmez. Aynı zamanda kendilerine özgü yöntemlerle ekip kültürünü ve dayanışmayı sağlayabilen yöneticiler çalışanlarıyla arasındaki bağın temelini atmış demektir. Çalışanlarını bir ekip haline getirebilen yönetici aylık yemek organizasyonları veya öğle aralarında çay sohbetleri yaparak bu bağı güçlü tutabilir.
İşleri bölüşmekten kaçınan, başkalarının sorumluluk alanlarına müdahale eden, küçük ayrıntılara takılarak görevlendirdiği işlerle ilgili hata yapılması halinde, hatanın düzeltilmesi için çalışanını uyarmak yerine işi kendi üstüne alıp kontrolü ele geçiren kişidir. Tüm karar mekanizmasının kendisinde olmasını isteyen, hata arayan ve bundan keyif alırcasına çalışanlarını sürekli takipte olan, yapılan her işten atılan her küçük adımdan haberdar olmak isteyen yöneticilere mikro yöneticiler denir. Mikro yöneticiler, sizin de okurken hoşlanmadığınız gibi çalışanlar tarafından da pek hoş karşılanmazlar. Mikro yönetici ile iletişim kurmaya çalışmak çok zordur. Buna ek olarak kendilerine güvenilmediğini hisseden çalışanların motivasyonu genellikle düşüktür.
Birçok çalışan yöneticisiyle iletişim kurmak ister. Burada önemli olan ulaşılabilir olmaktır. Ayrıca birebir iletişim kurabilmek araya herhangi bir kimse girmediği için doğrudan aktarım yapabilmek demektir. Her iletişim türünde olduğu gibi yöneticilerin de çalışanlarıyla göz teması kurarak bir konuşma gerçekleştirmesi iletişimin vurucu noktasıdır. Bu sayede anlatılmak istenen karşımızdakinde daha iyi bir etki yaratır.
Çalışanların kendilerini geliştirmelerine olanak tanımak ve bunun için sürekli bir öğrenme ortamı oluşturmak motivasyonu artıracaktır ancak bu sürece yöneticilerin de dahil olması daha teşvik edici olabilir. Hem bireysel hedeflere hem de şirket tarafından belirlenen hedeflere ulaşmak için yeni yöntemler denemek ve çalışanlara kulak vermekten çekinmemek gerekir. Bu noktada yeni ve yenilikçi fikirleri benimsemek önem arz eder.
Her insanın hayatta kendisi için belirlediği sınırlar tabii ki vardır. Önemli olan bu sınırları geniş tutabilmeyi öğrenmektir çünkü sınırlar sorumluluk alanınızı belirler. Kendimizi belirlediğimiz alanda sınırlamak daha iyi ve daha büyük fırsatların önünüze çıkmasını engelleyecektir. Bu yüzden her yöneticinin hatta her insanın kendi sınırlarını esnetmesi ona artı olarak dönecektir.
Herhangi bir yerde yönetici olmak birçok açıdan zor bir iştir. Topluluktaki her insanı ortak bir paydada birleştirmek ve bunu güzel bir dille yapabilmek oldukça büyük bir çaba gerektirir. Bu sorumluluğu anlamlandırabilmek ve saygı duymak, kendi kariyerinizi büyütmeye çabalarken refahı da sağlayabilmek, çalışanların kariyerlerini geliştirmesine olanak sağlamak aynı zamanda hepsini bir denge içerisine oturtmak için uğraş verilmesi gerekir. İyi bir yönetici olmak şirketinizin de mutluluğu demektir. Unutmamalıyız ki çalışanlar; şirketleri değil, yöneticileri terk eder. Kötü bir yönetici, çalışanların dalgalar halinde işten ayrılmasına neden olabilir.
Eski Intel CEO’su Andy Grove’un da belirttiği gibi, iyi bir yöneticinin yalnızca refah üzerinde değil, ekiplerinin katılımı ve üretkenliği üzerinde de büyük bir etkisi olabilir.